19 Aralık 2010

İyi ki doğdunnn!!!

İyi ki doğdun burcucum yani iyi ki :)

Kızıl büyü sana feda olsun,

Doğum günün kutlu olsun..

12 Aralık 2010

İnception

Leonardo DiCaprio'nun baş rolde olduğu inception, çok orjinal bir bilim kurgu senoryosu. Zihinlerimizin en savunmasız olduğu uyku anında, rüyalara girerek hırsızlık yapmak mümkün olmuştur. Filmin ilk dakikalarını anlamakta zorlanabilirsiniz. Akıl karıştırıcı filmleri seviyorsanız İnception ve Zindan Adasını öneririm. Leonardo Dicaprio bu tarz filmlere aşk filmlerinden daha çok yakışıyor;) neyse. Dom Comb, iyi bir fikir hırsızıyken, fikir aşılamak için teklif alır. Ekibiyle birlikte bir iş adamının rüyasını paylaşarak onu yönlendirmek ve bilinç altına istedikleri fikri aşılamak için eksiksiz bir plan yapılır. Ancak her rüyada, rüyayı paylaşanların bilinçaltı devreye girdiği için hesaplanamayan şeyler yaşanır. Özellikle de Comb'un bilinçaltında sakladıklarının rüyayı tehlikeye sokmasıyla daha karmaşık hale gelen film, bence çok zekice yazılmış.

Filmdeki bazı sahnelerin rüya mı yoksa gerçek mi olduğu ilk bakışta anlaşılamıyor olabilir. Özellikle son sahnede bu yüzden çok gerileceksiniz:D

4 Aralık 2010

Engelliler Günü

3 aralık günü 1992'den beri uluslarası engelliler günü olarak ilan edildi. Türkiye'de 8,5 milyon engelli insan var. Dünyada engelli sayısının 500 milyon olduğunu okudum.
Engelliler günündeki izlenimlerim çok kısa olacak. Çünkü onların hayatını kolaylaştıracak herhangi bir yenilik yapılacağına şahit olmadım. Tüm engelli vatandaşlarımızın toplanıp anıtkabiri ziyaret ederek günü geçirmesi, günün anlam ve öneminin anlaşılmadığını düşündürdü bana. Koca bir sene içinde sadece 3 aralık günü engelli insanlardan bahsetmek çok sahtekarca. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'asıl özür, özürlü kardeşlerimizin, engelli kardeşlerimizin sorunlarına kulak tıkamak, o sorunları görmemek ve görmezden gelmektir' demiş. İyi ama asıl özürlü olan bizlersek ve bunu da başbakan onayladıysa niye hala hiçbir engelliye sosyal hayata katılmaları için yardımcı olmuyoruz. Maddi durumu iyi olan engelli insanlar kendileri gibi olan insanlarla sosyal iletişim içine girebilirken, Durumu iyi olmayanlar maalesef evlerinden çıkamıyor. Engelliler günü diye bi gün var ama okula giderken gördüğüm ve her gün kaldırımda dilenen engelli abinin hayatında hiç bişey değişmemiş. Bizim toplumumuz engellilerin dilenmesini normal buluyor artık. Ya da evden dışarı çıkamamalarını.  Merdivenler, kaldırımlar, otobüsler ve okullar engellilere göre düzenlenmeli. Şimdilik bir engelim yok ama bu benim engelli olmayacağım anlamına gelmez. Yok sayılan biri olmak çok zor olmalı.  

25 Kasım 2010

Kasım başkadır!

Ve işte aşkın bir başka yaşandığı söylene gelen kasım ayının son günleri.. Aranızda kasım da aşkı bir başka yaşayanınız var mı? Yok, evet biliyordum zaten. Kasım da aşk meşk başka değil demek istiyorum yani! Her neyse Kasım da ne başka olur?
Kasım da piknik yapmak başka olur. Biraz soğuk ama güneşli ve her yer sarı yapraklarla kaplı. Kasım da yürüyüş yapmak başka olur, Kasım da yağmur ve sis bir başka olur. kasım da vizeler bir başka olur. Ayrıca Kasım da yeni sezon kıyafetler de bir başka olur. Mağazalardaki kahverengi ve tonları kazaklar mükemmel:D

20 Kasım 2010

Bu Ayın Şarkısı

bu ay ki favori şarkım Sertap Erener'den Bir Damla Gözlerimde...
biraz melankolik olabilir ama napabilirim:D

Öyle çok şey var ki içimde, hep sustuk konuşmak yerine, konuşmadığımız her ne varsa sakladım gözlerimde demiş Sertapcığım...

7 Kasım 2010

Pasaklı Tanrıça

Aslında macera/gerilim ve tarihi romanları severim ama bu kitap kadar eğlenceli ve komik bi romana rastlamadım. Kapakta yazdığı gibi feci komik bir kadının hayatındaki en önemli kararı nasıl verdiği anlatılıyor. Kitabı okurken bunu hemen sinemaya uyarlamalılar diye düşünüyorsunuz. Romantik komedi diye bir şey varsa o da bu:) Samantha Sweeting Londra'da bir avukatın sahip olabileceği en yüksek makama erişmişken, yaptığı tek bir hatayla kariyeri sona eriyor. Yaşadığı panikle kendini bir köyde hizmetçilik yaparken buluyor. Tabi romantik komedi olduğu için gerçek hayatta olması imkansız şeylerden bahsediyoruz:D Samantha, bu dünyada karşılasılabilecek en olağanüstü ve kaçırılmaması gereken adamla tanışıyor. Londra'nın karmaşasında yaşamaya vakit bulamadığı şeyleri büyük şaşkınlıkla ve mutlulukla yaşayan Samantha, her romantik komedi de olması gerektiği gibi mutlu sona kavuşuyor. Bir kadının bu dünyada hayalini kurmaması gereken en önemli konulardan biri de romanttik komedilerdeki başroller gibi birini bulmaktır. Yani sizce var mıdır, hem yakışıklı, hem zeki, hem eğlenceli, hem düşünceli, hem de konuşarak anlaşabilen bir erkek. Tabi ki yok, varsa da buralarda yok:P

28 Ekim 2010

Mozart ve Balina



Mozart ve Balina, kelimelerin anlamını düşününce saçma gelebilir. Alakasız gibi ama değil:) Donald ve İsabelle nadir görülen bir otizm olan Asperger sendromlu iki insandır. Asperger sendromlular sosyal iletişimde başarısız, sakar ve takıntılı davranışlar sergiler.

İsabelle ve Donald tam olarak birbirleri için yaratılmamış olsalar da, birlikte mutlu olabileceklerini farkettiler. Donald, İsabelle'in de normal insanlar gibi davranmaya çalışmasını istediğinde, her çift gibi kavga ederek ayrıldılar. Her ilişkide yaşanan gelgitler, bu çiftte daha duygusal ve sevimli yaşanıyor. Donald'ın İsabelle olmadan yaşayamayacağını anlaması, onu değiştirmek yerine olduğu gibi kabul etmesi için bir süre onsuz yaşamaya çalışması gerekti. Çok daha hassas olan otistik birinin aşk acısı çekmesine izlerken bile dayanamadım. En çokta İsabelle'e telefon etmemek için kendine hakim olmaya çalıştığı bölümlerde çok sevimli.
-beni hayal kırıklığına uğratamazsın, çünkü ne olursan ol, tam istediğim gibi birisin...

23 Ekim 2010

Aşk ve Gurur

Aşk ve gurur, 18. yy'da, 5 kız kardeşin iyi birer eş bulma çabalarını anlatıyor. Soylu, zengin ya da subay bir koca bulmak, Bennet'lar için sınıf atlamak demekti. Ama Elizabeth, kendini beğenmişliği ve zekasıyla diğer kardeşleriden farklıydı. Eee tabi ki koca bulmak için daha az yoruldu:) Bay Darcy ile tanışmış, onun da diğer soylular gibi kibirli olduğunu düşünmüştü. Tabi ki ona aşık olmuştu ama gururlu davranmasını gerektiren bazı şeyler vardı. Neyse ki filmin sonunda diğer tarafın gurunu ayaklar altına almasıyla aşıklar kavuşuyor. Gururlu davrananlar, aslında gurur yapılmayacak çok küçük sorunlarla uğraşırlar. Her insanda böyle bir duygu olmalıdır ama yersiz gurur yapmak da kimseye bir şey katmaz. Filmlerde söylenmesi gerekenlerin gurur meselesi yapılıp söylenmemesi kadar can sıkıcı birşey olamaz:D Aslında bende bazen böyle davranırım ama kendimi haklı bulurum:D Eğer çok gururluysanız, gurursuz birini bulun. Yoksa çözülemeyen sorunlar aylarca yıllarca hatta sonsuza kadar sizi ayırabilir.

18.yy İngiltere'sinde kıyafetler, malikaneler ve doğal güzellikler filme özenle yerleştirilmiş. Bana kalırsa bu kıyafetler en çirkin kadını bile çok zarif ve çekici gösterebilir:)

13 Ekim 2010

Hannah İçin

Sevgili hannah,

seninle iyi günler geçirdik, daha iyilerinin gerçekleşmesi için de planlamalar içindeyiz. Bölümün koridorunda adını yanlış anladığım, birazdan geliyorum deyip bir hafta gelmeyişimin telafisi yok:D Geldiğimde sana yanlışlıkla tuğçe deyişimin de telafisi yok:D Buna benzer hatalarım, upuzun bi liste oluşturur. O yüzden sana yazdığım bu yazımda biraz daha iyi şeylerden bahsetmek istiyorum. Mesela sınavlarda kopya çekmek için çapraz oturup hiç bişey paylaşamadığımızda, aslında zaten aynı cevapları vermiş olmamız:w Ya da cbs dersinde konunun başını heyecanla dinlerken not defterlerini ve kalemimizi hazırlayışımızı, sonra da ders sonunda oraya hiç bişey yazmadığımızı. Hep aynı derste sürekli güldüğümüzü vs. vs. Günler, haftalar aylar derken beraber 4. yıla girdik. Sen blogda benim için bişeyler yapmaya çalışırken bende burda senin için bişeyler yapmaya çalışıyorum:D Her konuştuğumuzda adı geçen ingilizce kursumuza daha ilk derse bile girmeden beraber lanet yağdırmalarımız ve de kurs yüzünden kokteyllerden, gezilerden, düğünlerden ve daha ne kadar faaliyet varsa hepsinden mahrum kalışımız, senin de benimle aynı kaderi paylaşıyor olmandan olsa gerek acımı biraz daha hafifletiyor:D sana burdan hayatıma bilmeyerek ve istemeyerek girişinden dolayı çok memnun olduğumu bildirmek isterim. Ayrıca pınar, dilek, murat, özkan ve ismet' ede :D

29 Eylül 2010

Cerrah

Okuduğum kitapları bloga yazmak bende alışkanlık oldu. Cerrah, Polisiye/gerilim türünde iyi bi kitap. Çok satanlar listesinin müdavimlerinden Tess Gerritsen'in insan bedenini ve ruhunu en ince ayrıntısına kadar tarif ettiği  Cerrah, tıbbî gerilim romanlarından beşincisi. Dedektif-seri katil kovalamacasını işliyor. Katillerin kurbanı neye göre seçtiğini, cinayeti hangi amaçla işlediğini ve psikolojilerinin neden bozuk olduğunu çözmeye çalışacaksınız. Kesmek ve kurbana bilinci açıkken işkence yapmak gibi tutkusu olan katillerin asıl amacı kadınlara olan düşmanlıkları ve akan kana olan susamışlıkları. Bu tür kitapların başından itibaren katilin kim olduğunu tahmin etmeye çalışırız. Ben kitabın ortalarında olayı çözdüğümü ve katili bulduğumu sandım. Bilindik bi taktik bu da tabi. Yani şüphelerimizi belli bi karaktere çekerek asıl katil karakterini sona saklamak. Kitapta katillerin birbirlerine duydukları hayranlıklar ve gizli bir kardeşlik hissiyle bağlanmış olduklarını okuyacaksınız.
Polisiye/Gerilim türünde cerrah'tan çok daha iyi bi kitap önerebilirim, o da tabi ki Siyah Kan. Hayatım boyunca unutamayacağım bi karakter varsa o da jacques reverdi'dir. Jean Christophe Grange hem bir seri katil, hem bir aşk adamı, hem de neredeyse cinayetlerini haklı sebeble işlemiş bir adam çizmiş. Cerrah karakterinin ruh hali Jacques Reverdi'ye göre daha yüzeysel işlenmiş. Yani katili sıradan bi sapık olarak görüyorsunuz, ruhu yaralanmış bir insan olarak değil.
Tess Gerritsen, dahiliye uzmanlığını yazarlık için bırakmış bir insan. Tamam roman yaz ama doktorluk bırakılır mı ya! Tıbbi roman yazmak için mi tıp okudun? Bu sebeble romanı hep yazarı küçümseyerek okudum. Madem işini roman yazmak için bıraktın daha iyisini yazsaydın:D

5 Eylül 2010

Av Partisi

Filmde genç bir gazeteci, tecrübeli bir kameraman ve gözden düşmüş bir gazetecinin, hiç kimseden yetki ve izin almadan kendi kişisel çabaları ve imkânlarıyla Bosna savaşının bir numaralı savaş suçlusu Radovan Karadzic’i bulmak için faaliyete geçmesi anlatılıyor. Ekip ülkede CIA timi zannediliyor ve hedeflerinin onları takibe alması üzerine kendilerini çok ciddi tehlike altında buluyorlar. Sırp Kasabı Radovan Karadzic, 11 bin Saraybosnalıyı katletti. İlk kez 24 Temmuz 1995’te hakkında suçlamada bulunulan Karadziç, 13 yıldan beri adaletten kaçıyordu. İşlediği suça rağmen belirli güçlerce korunmuş ve saklanmıştı. 21 temmuz 2008'de yakalanarak tutuklandı. Karadzic'in Amerika, Lahey Savaş Suçluları Mahkemesi, BM ve yerel güçler tarafından sakladığını açıkça belirten film, bana göre bu yönüyle sayılı filmlerden.
Filmde "tilki"nin elinden gazetecileri CIA kurtardı. Simon, üç sıradan gazetecinin 2 günde ulaşabildiği tilkiye, uluslararası güçlerin nasıl olup da 5 yıldır ulaşamadığını sorduğunda elbette ki cevap alamadı. Radovan Karadzic'in filmdeki sonunun çok isabetli olduğunu söylemeliyim, keşke gerçek dünyada da böyle olabilse;)
Filmde Karadzic'in başına 5000000 dolar ödülün olduğu afişlerin altındaki numaranın sadece Amerika'dan aranabildiği gerçeği de paylaşılmış. Tilkinin yakalanmasından önce böyle bir filmin yapılmış olması da takdire şayandır. Bu arada filmi izlerken Balkanların güzelliği de gözlerden kaçmıyor:)

3 Eylül 2010

Gizlidir Bütün Aşklar

Kitabın, İrlanda'nın Castlebay kasabasında başlayan ve gelişen bi konusu var. Her ne kadar kasvetli bir kasaba olarak nitelendirilse de benim kitaptan anladığım kadarıyla harika bir yer. Dünyadaki bütün küçük yerlerin toplumsal yapısı neredeyse aynı gibi. Her gün aynı sosyal çevrede olunca, insanların da birbirleri hakkında yorum yapmaktan başka çareleri kalmıyor sanırım. Maeve Binchy kasabadaki sosyal ilişkileri kurgularken tüm karakterleri gerektiği kadar abartmış. Muhafazakar hristiyanlığın baskıları, toplumun yüklediği görevler, bitmek bilmez dedikodular. Ve arada kalmış bir kadın olan Angela O'Hara, bu kasabadan çıkmayı isteyen hırslı küçük kız Clare'e yardım için elinden geleni yapar. Kasabanın elit kesiminden David Power ile fakir ama çalışkan ve başarılı Clare O'Brien arasında bir aşk hikayesi geçiyor. Ancak bu aşkın ortaya çıkması için kitabın yarısına gelmeniz lazım. Şunu da eklemeliyim, kitaptaki ana karakterlerin büyümesi için de kitabın yarısına kadar okumanız lazım. Yani oldukça yavaş ilerliyor. Kariyerini düşünerek kimseye şans tanımamış olan Clare, David'le dünyanın en romantik aşkını yaşayarak evleniyor. Ve daha 1 yıl olmadan aldatılıyor. Böyle bi aşka rağmen işin içine aldatma girerse biz bu dünyadan ümidi keselim derim. Kitapta anlatılmak istenen; herkes iyi evlilik yapabilir ama herkes evliliği iyi yürütemez, olabilir. aşk/macera türünde iyi bir roman. Ayrıca yazarın İtalyanca Aşk Başkadır isimli kitabını da okumanızı tavsiye ederim. O çok daha güzeldir:)

25 Ağustos 2010

Wild Wonders Of Europe-2

Avrupa'nın doğal güzellikleri ve yaban hayatından fotoğraflar...

Litvanya

Makedonya

Monaco

San Marino

Sırbistan

Slovenya

İsviçre

Türkiye

Ukrayna

Related Posts with Thumbnails

Etiketler