18 Temmuz 2011

Özgürlüğün rengi


“Hiç kimse, doğuştan, başka bir insanın ten rengi, geçmişi ya da dini yüzünden ondan nefret etmez. İnsanların nefreti öğrenmesi gerekir. Ve eğer, onlara nefret öğretiliyorsa, sevgi de öğretilebilir. Üstelik sevgi, kalbimize, karşıtı olan nefretten daha uygundur.”
Nelson Mandela

Oscar ödüllü Bille August’un yönettiği ve James Gregory’nin kendi anılarını yazdığı kitabından uyarlanan ve “Özgürlüğün Rengi / Goodbye Bafana” efsanevi lider Nelson Mandela’nın gardiyanın gözünden anlatarak bir adamın ve ülkenin değişim dönemine ışık tutan başarılı bir eser.
“Fatih Pele” ve “Ruhlar Evi” gibi filmleriyle tanınan ünlü yönetmen Billie August “Özgürlüğün Rengi” filmi ile Dünya’nın en önemli figürlerinden biri olan Nelson Mandela’nın çevresinde gelişen bir hikâyeyi gerçekte onun gardiyanlığını yapmış James Gregory’un gözünden değerlendiriyor. 1960’lardan başlayarak 1990’ların başına kadar süren ırkçı rejim süresince Gregory’nin Mandela ile kurduğu ilişki ve politik eğilimlerindeki değişim, Mandela’nın serbest bırakıldıktan sonra tüm Güney Afrika insanlarını barış ve eşitlikle belirlenen bir yönetimde birleştirme sürecini son derece etkili bir biçimde yansıtıyor.


Nelson Mandela mücadelesinin ve savunduklarının evrensel düzeydeki değeri, zamanla tüm dünyadan büyük bir destek almasını sağlamış ve eşitlik mücadelesinin sembollerinden biri haline gelmiş bir lider. Hapiste geçirdiği 27 yıllık süre zarfında yaşadığı sıkıntılara göğüs germiş ve asla değerlerinden ödün vermemiştir. “Özgürlüğün Rengi” filmi sadece Nelson Mandela’nın mücadele öyküsünden bir kesit değil aynı zamanda ırkçı bir adamın eşitlikçi bir insana dönüşüm hikâyesini beyaz perdeye yansıtıyor.

Biyografik gerçeklerle bezeli tüm dünyaca bilinen önemli bir toplumsal portreyi başarılı bir şekilde kurgulayarak anlatan eser, hakkında film yapılan ünlü bir ismin ağırlığını çok iyi taşımayı başarmıştır.
 

"Özgürlüğümüzü kazanana kadar, ömür boyu, omuz omuza özgürlükler için mücadele edeceğiz…"
Nelson Mandela


2 Temmuz 2011

Vadideki Zambak

Honore de Balzac, Vadideki Zambak'ı yazarak hem kendine hem klasikleri sevenlere büyük iyilik yapmış, bilmem bundan haberi var mıydı? Kitabı bilenleri ikiye ayırıyorum. Biri yavaş ve sıkıcı bulanlar, diğeri sonunda benim gibi ağlayanlar. Kardeşim kitabı eline aldığında, Felix'in ağacın altında oturup düşünmeye başladığı yere kadar ancak gelir, sıkılır bırakır. Kitap burdan sonra başlıyor desem de okutamıyorum:D


İzlediğiniz, okuduğunuz tüm aşk hikayelerinden çok daha saf bir aşk hayal etmiş Balzac. O kadar saf ki Felix ve Henriette'yi el ele tutuşturmamış yani. Henriette, çok güzel bir kadındır, ancak evlidir. Felix daha gençtir. Çok aşık olduğu Henriette ile dertleşerek ona daha da derinden bağlanan Felix, onun çocuklarıyla ilgilenir, Henriette'ye yakın olmak için kocasıyla arkadaş olur. Hiç bir zaman sınırı aşmayarak, birbirlerini ne kadar sevdiklerini söylemeden sadece aynı ortamda bulunmanın mutluluğunu yaşarlar. Bu arada Fransa'nın doğasını, şatolarını uzun uzun betimlediği için kendinizi gitmiş gibi hissedeceksiniz:) Felix'in Paris'e gitmesiyle araya mesafeler girer ve Felix başka bir kızla tanışır. Henriette kederinden hasta olur. Felix'i görmek için son nefesine kadar dayanan Henriette, ona hiç unutamayacağı bir mektup bırakır. İşte sizi ağlatması gereken sayfalar buralar oluyor. Henriette, uğruna ölecek kadar sevdiği biri varken, hasta eşini ve çocuklarını bırakmayı asla düşünmez. Felix'i o kadar çok sever ki, öldükten sonra kızıyla beraber olmasını ister. Ben ortaokuldayken okumuştum, hala unutmadım. Herkesin okumasını tavsiye ederim.

Related Posts with Thumbnails

Etiketler