Kimileri en çok ‘çok önceden
rastlaşacaktık’ repliğinden etkilenmiş. Benim favorimse Sabiha’nın arkadaşının
repliği olacak:
Çoktan kült ilan
edilmiş bir filmle ilgili yeni birşeyler söyleyebilmeyi umut ediyorum. Önce
1960’ların genel havasından, kadın-erkek rollerinden ve özel-kamusal mekan
organizasyonundan kısaca bahsetmem gerekiyor. Esnafların hep erkekler olduğu,
ev işlerinin hep kadınların tarafından yapıldığı bir dönem daha. Yani kamusal
ekonomi erkeğe, ev ekonomisi kadına emanet. Kentsel mekanın organizasyonu paramçparça.
Kentsel mekanın merkezi çoktan çöküntü alanına dönüşmüş durumda. Manav Halil ve
onun temiz kabul edilen dünyası kent merkezinin çeperindeyken, Sabiha’nın
dünyası kentin merkezindedir. Kentsel mekanın organizasyonu böylesine
birbirinden ayrılmışken, birbirine yabancı iki kişinin varlığını bildikleri ama
sahip olmadıkları duyguları yaşamaktan kaçamamaları söz konusu.
1960’larda çalışan bir kadınsan
başına gelecek kötülükleri baştan kabul etmiş sayılabilirsin, ama bu özgürleşmenin
bedeli de olabilir. Alkol, sigara, kahkaha ve sokaklar yalnızca kadına bu
koşulla verilir. Patriyarka ve kapitalizmin el ele düzenledikleri kentsel
mekanda pavyon kime aittir? Hediye niyetiyle getirilen sebze meyveler Halil’le
dalga geçilmesine neden olur. Diğer taraftan garsonlar masalara ‘başka bir
emriniz var mı beyim?’ der. Kadınların sesi erkekleri mutlu etmek için duyulur.
Erkek dünyasının kadına verdiği iki rolden biri kamusalda erkeğin malı
olmaktır. Bu duygusuz dünyada Sabiha Halil’e aşık olursa ne olur? Kadının
doğasında olduğu söylenen adanmışlık yeniden kadını ele geçirir. Yemekler
yapılır, dikişler dikilir, ütüler yapılır ve erkek sonunda kendini ‘sultan’
hissedene kadar soluklanılmaz. Kadın saçını toplar, makyaj yapmaz, dekolte
giymez ve Halil’in onu hangi haliyle tanıyıp sevdiğini unutarak, onun
beklentilerinin kadını olmaya adar kendini. Ve nihayetinde evi kamusaldan
saklanabildiği bir barınak olmak yerine eve dönüşebilmiştir. Sabiha artık erkek
dünyasının kadına verdiği ikinci rolü oynamaktan mutludur. Evinin meleği olmak.
Ama sultana yetememekten, onun kendisinden sıkılmasından korkmaya başlamıştır.
En mutlu anlarında Sabiha: “Benden memnun musun?” diye sorar Halil’e.
Peki Halil’in Sabiha’dan önceki
hayatı ne düşünüyordu? Halil’in babası oğluna sessiz bir destek veriyordu.
Belki kendi de bu korkunç sultanlıktan kaçmak isteyip bir yerlerde bir zamanlar
özgürlüğün tadına varmıştı. Ne de olsa oğlu bir gün pavyon kadınından sıkılıp
evine dönecekti. Bu sessizlik, ne düşündüğünü söylemesinden daha etkili bile
olabilir. Diğer tarafta Halil’in arkadaşları onun bir ‘karıya’ tav olduğunu
düşünür. Sabiha’nın arkadaşı Halil’in yolunacak iyi bir kaz olmadığını düşünür,
sonuçta Sabiha’ya bir kat alamaz. Ve polis düzeni bozarlarsa onları kentin
başka yerine süreceğini söyler.
Kamusalın bu görünen ve
görünmeyen baskısı Sabiha ve Halil’i ayıracaktır. Erkeği küstürmekten korkan
kadın ve kadının kamusala dönmesinden korkan erkek için birliktelik giderek
daha zor hale gelir. Erkek erkekten, kadın kadından akıl alır. Kamusal baskı,
sonunda Sabiha ve Halil’in evdeki özgürlüklerini kısıtlar, onları ayırır,
ailenin gücünün yenilmez olduğunu vurgular ve patriyarkaya er ya da geç teslim
olunacağını söyler de söyler.
Merve Altundal Öncü