1 Aralık 2013

Mutluluk mutlaktır, karşılaştırmaya gelmese hiç

Vadideki zambak benim için efsanedir. Öyle aşk anlayışı geçmişte kaldı diyenlere inat okudukça moral bulduğum bir kitaptır. Aşkı ele alışından çok topluma bakış açısı daha değerlidir bana göre. Toplumla sınırlandırılmış inanç ve davranışlarımız var. Çoğunluğun yaptığını yapıyor olmaktan rahatsızlık duymak zordur. Eee herkes yapıyor demez miyiz? Çoğunluğun inandığı gibi inanma eğilimindeyiz. Herkes böyle inanıyorsa vardır bir bildikleri, bir akıllı ben miyim demez miyiz? Deriz. İşte şimdi de çoğunluk aşktan ne anlıyorsa bizde öyle anlamak zorunda hissediyoruz. Sanki her şeyin nasıl olması gerektiğine dair elimizde listeler var, sırasıyla yapmadığımızda karşımızdaki bizde bir bozukluk-eksiklik olduğunu düşünsün diye. Aşk ve sevginin ayrımını yapmanın gerekli olduğunu sanırdım. Yanlışımı şimdi anlıyorum, fazla erkekçe bir düşünme tarzım varmış. Balzac, bu ayrımı yapanın erkekler olduğunu ve böyle bir ayrımın bir kadını hasta edip öldürebileceğini anlatmış. Doğrusu ikna olmadım değil.

"Bilmiyorum, hangi öç alıcı el, toplumun örttüğü renkli perdeyi birdenbire kaldırıverdi. Benim kadar sizin de bildiğiniz şu kurbanların birçokları gözlerimin önüne geldi. Benim yola çıkışımdan birkaç gün önce, can çekişir bir durumda Normandiya'ya giden Mme de Beauseant! Adını kirleten düşes de Langeis! ... korkunç ölümle ölen Leydi Brandon! Çağımız bu tür olaylar bakımından çok verimli. Belki Mme de Mortsauf'u da öldürecek olan kıskançlığa yenilip de zehir içen şu zavallı genç kadını kim tanımadı? .....
Toplum ve bilim, bu mahkemesi bulunmayan cinayetlerin suç ortaklarıdır. Kederden de, umutsuzluktan da, aşktan da, gizli düşkünlüklerinden de, durmadan dikilip kökünden sökülen, bir türlü meyve vermeyen umutlardan da kimsecikler ölmezmiş gibi gelir. Yeni terimlerde her şeyi açıklamak için hünerli sözcükler var: Gastrit, perikardit. Adları kulağa söylenen, iki yüzlü gözyaşlarıyla yola çıkarılan tabutların geçiş belgesi olan binlerce kadın hastalığı. Bu yıkımın altında bizim bilmediğimiz bir yasa mı vardır? Uysal, sevgi dolu yaratıklarla beslenen zehirli bir can mı vardır? Tanrım! ben de kaplanlar ırkından mıyım?" Balzac.

20 Temmuz 2013

Maeve Binchy

İrlandalı bir yazar olan Maeve Binchy'nin romanlarını severek okurum. Bloguma yazmaya karar verip şöyle bir hayatına göz atınca geçen yıl ölmüş olduğunu da öğrenmiş oldum. Kendisi ateist ve feminist imiş. Her nasılsa, üç kitabını okumama rağmen kendisiyle ilgili tek düşüncem tam bir aşk kadını olduğudur. Gerisiyle ilgili en ufak bir ipucu yok. Doğrusu kitaplara kendinden bir şey katmadığını bile düşünmeye başladım  şuan. Neyse özel hayatıyla kitaplarını birbiriyle ilişkilendirememiş olabiliriz ama bu romanlarının harika olmadığı anlamına gelmiyor.

                        

Yukarıda gördüğünüz kitapları okuyabildim henüz. Kapaklardan anlaşılacağı üzere yazar deniz kenarında, küçük, şirin, alabildiğine sıcak kanlı insanların yaşadığı kasabaları tercih ederek bizi can evimizden vuruyor. Eh böyle yerler aşk hikayeleri için çok müsait. Romantik komedi filmlerinde eleştirdiğim mükemmel çiftlerin mükemmel şehirlerde tanışıp mükemmel aşklar yaşamaları gerçek hayatta pek olmaz. Bu kitapların da eleştirilebilecek tek yanı bu benim için.
Yine neyse diyerek olumsuz eleştiriden olumlu eleştiriye geçiyorum. Yazarın çok iyi bir betimleme yeteneği var ki, ben sanki şuan İrlanda'da bir kasabayı, Yunanistan'da da bir adayı gidip görmüş bulunuyorum :) Yani beni koyun Aiya Anna adasına yolumu bulurum. En son okuduğum Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler'i çok beğendim. Turistik yerlere sıradan bir turist gibi bakmamaya odaklanmış. Bir turist olarak çok fazla yerde bulunmuş olmama rağmen şu kitaptaki olaylardan bir tanesinin bile başıma gelmemiş olması, benim bildiğimiz sıradan bir turist olduğumun kanıtıdır :) Yazar kitapta demek istemiş ki,  bir senin yaptığın gibi tatil var (ot gibi), bir de böyle bir tatil var. Neyse. Kitapların dinlendirici bir yanı da vardır ki söylemeden olmaz. İçinde olay var ama ne kafanızı karıştıracak ne de sizi heyecanlandıracak. Sadece sırası gelince olayların çözülmesi için sakin sakin okunacak kitaplar. Her zaman değil ama bazen böyle romanlar iyi gider diyerek tavsiye ederim.

29 Haziran 2013

Batı Yakası Hikayesi

Yine özgür irademle kara vererek izlemediğim, ama izledikten sonra keşke daha önce izleseymişim dediğim bir filmdir West Side Story. Yeşilçam filmlerine olan ilgim herkesin malumu. Günümüzde 1960'larla  ilgili çok film yapıldı. Ama hiçbirisi o dönemde çekilenleri izlemekle kıyaslanamaz. Bu yıllara ait filmlerin konuları bana toplumsal duyarlılığın ne kadar da gelişmiş olduğunu düşündürür. İşte Batı Yakası Hikayesi  de böylesi bir toplumsal probleme odaklanmış: Amerikalı-göçmen ilişkisi.
1961 yapımı eski mi eski bu müzikal bende hayranlık uyandırmıştır diye söze girelim. Filmin gereksiz diyaloglarından yakınan, sıkıcı ya da uzun olduğunu düşünenler var. Ben filmi yeterince hareketli bulduğumdan şikayet etmeyeceğim. Porto Rikolu göçmenlerin çetesi Köpekbalıkları ve beyazların çetesi Jetler arasındaki sokak çatışması başlangıçta esprili bir havayla anlatılmış. Filmin ilk bölümünde daha çok Porto Rikoluların Amerikalılaşmaması ve girdikleri göçmen psikolojisine yer verilmiş. Ayrımcılığın had safhada olduğu ve aslında herkesin bir şekilde göçmen olduğu bir ülkede gerçek Amerikalıların kim olduğu da sorgulanmış. Şöyle ki eğer Avrupa kökenli beyaz bir göçmensen Amerikalı olarak kabul görebilirsin. Latin ya da siyahi isen hele bir de aksanlı konuşuyorsan vay haline. Irkçılıkla başlayıp Amerikanın tüketim kültürüne ve pahalılığına da eleştiri getirilmiş. Bu anlamda benim filmde en beğendiğim sahne America sahnesidir:
Göçmenlerin dertlerinden sonra beyazların da aslında kendilerince dertleri olduğunu anlatan bir bölüm var. Çoğunlukla ilgisiz aileler, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, adalet düzeni gibi şeyler :F  
Bu bölümden sonra yıldırım aşkına geçiyoruz. Şahsen benim inanmadığım bir söylenti olduğu için filmdeki aşk da beni çok etkilemedi açıkçası. Dolayısıyla filme modern Romeo-Juliet uyarlaması denilmesini dikkate almayıp, komedi-dram olarak görüyorum. Bu arada filmin efsane müziklerinden bahsetmeden olmaz. Herkesçe bilinen I Feel Pretty bu filmdendir bilin, öğrenin bunları gençler.
Değinmeden geçmek olmaz. Filmi izlerken Michael Jackson'ın Bad ya da Beat it kliplerini anımsayacaksınız. Demek ki o da çok etkilenmiş olacak ki Beat it filmin kısa versiyonu gibi. 152 dk süren filmin özetinin özetini yazdım sizlere. 10 Oscar kazanmış olduğunu da belirtip izlemenizi tavsiye ederek yazıma son veriyorum. 

25 Mayıs 2013

Angus & Julia Stone

En son bloguma ne zaman yazdığımı görünce şaşırmadım. Çünkü aylardır nasıl bir yoğunluğun içinde olduğumu ben bilirim:V O kadar zamandan sonra ne yazsam diye düşünmekten tez konuma vakit kalmadı onu da yine ben bilirim:V Deli gönül sevdasını da ben bilirim:V Neyse.

6 aydır filan dinliyorum Angus & julia Stone ikilisini. Araştırdım ki pek bilinen bir grup değilmiş. Çok popüler olmamaları benim için sevindirici, ama sevgili okurlarıma da tanıtmadan olmazdı. Şarkıları yolculuklarda iyi gidiyor benden söylemesi ;) Özellikle tavsiye edeceğim şarkılarsa şöyle:

- En iyisi en güzeli en favorisi Draw your swords -

- A book like this -

- For you -

5 Mart 2013

 Birlikte çok yer gezdik, neredeyse tüm Türkiye'yi gezdik. Söylememiz gerekenleri söyleyemeden kaybettik seni Alişan. Sadece çok değerli olduğunu ve güzel zamanlar geçirdiğimizi söylemek isterdim. İlk kez bir arkadaşımı kaybediyorum. Nasıl hissetmem gerek bilmiyorum ama vedalaşamadığımız için seni bir şekilde anmak istiyorum. Birlikte gezmek, aynı sınıfta olmak, orta bahçede ısmarladığın çayı içmek, aynı işlerin peşinde koşuşturmak çok güzeldi. Eksikliğin hissedilecek. Hakkını helal edersin inşallah. Hepimiz için, başta ailen için Allah'tan sabır dilerim.

25 Ocak 2013

Doomsday-Doctor Who

Sevgili okurlar 1 saat sonra ana vatanım olan Hollanda'ya doğru yola çıkacağım. Gitmeden size bir soundtrack önerim olacak. Bu sıralar sıkı bir Doctor Who hayranı olma yolunda ilerliyorum. Bu önerim aynı zamanda dizinin en dram yüklü sahnelerinden birine aittir. İyi dinlemeler!

6 Ocak 2013

Ayın Şarkıları Lana Del Rey'den



Övünmek gibi olmasın benim keşfettiğim şarkıların dahası şarkıyı söyleyen şarkıcının kendisi bir anda herkesin diline düşüyor. Sonra kendimi çok popüler olmuş bir şarkıyı dinlerken buluyorum. Mağazalarda, buz pateni pistinde, televizyonda, radyoda her yerde duyuyorum. Tabi ki soğutuyorlar şarkıdan el birliğiyle. Lana Del Rey'in bu şarkıları daha o kadar patlamadı. Ama eli kulağındadır yani:V  Ayın şarkısı olarak Summertime Sadness'i seçmiştim ama Ride şarkısı onun önüne geçer dedim. Sonra dedim ki burası benim blogum arkadaş istersem ayın şarkısı bir tane değil iki tane seçerim. O kadar! Neyse iyi dinlemeler:V 

Related Posts with Thumbnails

Etiketler