26 Aralık 2012

İspanya-Sevilla

Evet arkadaşlar şimdi hepinizin sorularını duyar gibiyim - merve neden ikinci kez İspanya yazısı yazıyor acaba? diye. Tabi bu soruyu soracak bir takipçi kitlesi lazım ki o da bende yok. Dolayısıyla soru soran olmadığı gibi, bundan önceki İspanya yazımı okuyan da yok. Her neyse elimdeki takipçiyi de kaybetmeden yazıma giriyorum.



İspanya'ya gitmeden önce cahilce mi desem acemice mi desem bilmiyorum, yazmış olduğum yazımı okudum. Hiçç beğenmedim. Böyle havada kalmış gibi geldi bana. Gidip görünce anladım ki yazım İspanya için çok hafif kalmış (kendi yazım hakkımda demediğimi de bırakmam, bu kadar da öz eleştiri yapabilen insanım işte!). Şimdi efendim İspanya'nın sadece Barcelona ve Sevilla şehirlerini görmüş bulunuyorum. Gezmeyi seven her insan evladının Sevilla'yı görmesini tavsiye ederim. Sizde şimdi oooo sadece gezmeyi sevmekle gidiliyorsa gidelim, ama öyle olmuyor işte merve diyeceksiniz biliyorum. Neyse İspanya'yı neden sevdim? Öncelikle Avrupa'nın diğer ülkelerinde de bulununca anlıyorsunuz ki burası çok homojen bir bölge esasen. Homojen bölge nedir? her şeyden önce bölge kavramı nedir? Bunlar coğrafi sorular olduğundan sizi sorumlu tutmuyorum. Ama okuyanlar içinde coğrafyacı varsa lütfen yazım içerisinde sorduğum bu sorulara cevap yazsın yorum kısmına. Gelelim tekrar İspanya'yı sevme nedenlerime. Burayı birbirine benzer Avrupa şehirlerine dahil edemeyiz. Özellikle Sevilla doğası, havası, mimarisi, insanlarıyla bambaşka bir yer. İslam mimarisini ve kültürünü Avrupa'da görmek beni mutlu etmedi desem yalan olur.

Böylesi bir mirası korudukları için ayrıca tebriği hak eden bir toplum İspanyollar. Klasik olacak ama insanları Türklere benziyor. Hem tip olarak hem de davranış olarak. Ama açıkçası ben İspanyolları Türklerden daha sıcak, konuşkan ve cıvıl cıvıl buldum. Muhteşem Alcazar sarayını ve bahçelerini gezmeden dönülmeyeceğini söylemek isterim. Bahçesinde tavus kuşlarının bir nevi tavuk gibi dolaşıp elinizden ekmek yemesi ve mükemmel tüylerine yakından bakabilme şerefine erişmeniz mümkün. Ayrıca havuzlarında canlı balıklar var ki bunlara da ekmek attığınızda suda çıkan ufak çaplı savaşı izleyebilirsiniz. Dahası serçelerde elinizden ekmek yiyor. Yani benim öğle yemeğim olan ekmek buralarda tükendi. Size tavsiye bir kasa ekmekle gidin hayvansever biriyseniz. Gelelim İspanyol yemeklerine. Tapas diye bir şey var ki abartmaya gerek olmayan ama yenilse de yenilir türden bir yemek tarzı. Artık siz anlayın yani çok bayılarak yememişim işte. Son olarak muhteşem flamenko gösterisinden bahsetmek lazım. Sahilde klasik gitar çalan çocuklardan nefret etsem de flamenkonun gitaristi de solisti de dansçısı da bambaşkadır. Bir de flamenko oynayan kadına alee alleeee arriivaaa arrivaaaa yiiiiii diye bağırışlar vardır ki ben bile gaza gelip flamenko yapacaktım yani o kadar. Şimdi bu yazı çok uzun olmuş kimse okumaz kesin. Aaaa sokaklardaki mandalina ağaçlarından bahsetmeyi unutmuşum. Bir daha gidersem mandalina hasat zamanına denk getirmeyi düşünüyorum. O kadar çok ağaç var ki Türkiye'ye 10 kasa yanımda götürsem kimse hoop noluyo kardeşim mandalinalarımızı bırak demez.

1 yorum (+add yours?)

Adsız dedi ki...

Merveciğim daha çok gezi yazıları bekliyoruz senden.Herşeyi yazmalısın.Bu büyük bir fırsat sizin için.Günlük tut dedim sana di mi ben :)

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails

Etiketler